NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
16 - (2554) حدثنا
قتيبة بن سعيد
بن جميل بن
طريف بن عبدالله
الثقفي ومحمد
بن عباد. قالا:
حدثنا حاتم
(وهو ابن
إسماعيل) عن
معاوية (وهو
ابن أبي مزرد،
مولى بني
هاشم). حدثني
عمي، أبو
الحباب، سعيد
بن يسار عن
أبي هريرة،
قال:
قال
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم "إن الله
خلق الخلق.
حتى إذا فرغ
منهم قامت
الرحم فقالت:
هذا مقام
العائذ من
القطيعة. قال:
نعم. أما ترضين
أن أصل من
وصلك وأقطع من
قطعك؟ قالت:
بلى. قال: فذاك
لك".
ثم قال رسول
الله صلى الله
عليه وسلم
"اقرؤا إن
شئتم: {فهل
عسيتم إن
توليتم أن
تفسدوا في
الأرض وتقطعوا
أرحامكم.
أولئك الذين
لعنهم الله
فأصمهم وأعمى
أبصارهم. أفلا
يتدبرون
القرآن أم على
قلوب
أقفالها}" [47
/محمد /22 و-23 و-24].
[ش
(الرحم) قال
القاضي عياض:
الرحم التي
توصل وتقطع
وتبر إنما هي
معنى من
المعاني ليست
بجسم. وإنما
هي قرابة ونسب
تجمعه رحم
والدة ويتصل
بعضه ببعض،
فسمي ذلك
الاتصال رحما.
والمعنى لا
يأتي منه
القيام ولا
الكلام. فيكون
ذكر قيامها
هنا وتعلقها
ضرب مثل وحسن
استعارة، على
عادة العرب في
استعمال ذلك.
والمراد
تعظيم شأنها
وفضيلة
واصليها
وعظيم إثم
قاطعيها
بعقوقهم
ولهذا سمي
العقوق قطعا.
والعق الشق. كأنه
قطع ذلك السبب
المتصل.
(العائذ)
المستعيذ. وهو
المعتصم
بالشيء
الملتجئ
إليه،
المستجير به.
(أن أصل من
وصلك) قال
العلماء:
حقيقة الصلة العطف
والرحمة. فصلة
الله سبحانه
وتعالى عبارة
عن لطفه بهم
ورحمته إياهم
وعطفه بإحسانه
ونعمه.
أوصلتهم بأهل
ملكوته
الأعلى وشرح
صدورهم
لمعرفته
وطاعته].
{16}
Bize Kuteybe b. Saîd b.
Cemil b. Tarif b. Abdillah Es-Sekafî ile Muhammed b. Abbâd rivayet ettiler.
(Dedilerki): Bize Hatim (bu zât İbni İsmail'dir), Muâviye'den rivayet etti. Bu
zât Benî Hâşim'iıı azatlısı İbni Ebî Müzerrid'dir. (Demişki): Bana amcam
Ebû'l-Hubab Saîd b. Yesâr, Ebû Hureyre'den rivayet etti. (Şöyle demiş): Resûlullah
(Sallallahu Aleyhi ve Sellem) buyurdular ki:
«Şüphesiz Allah
mahlûkatı yaratmıştır. Onlardan fariğ olduğu vakit rahm ayağa kalkmış : Bu,
kat' edilmekten sığınanın makamıdır, demiş. ALLAH Teâlâ : Evet! Sana sıla
yapana, benim sıla yapmama; senden alâkayı kesene, benim de alâkayı kesmeme
razı değil misîn? buyurmuş. Rahm: Evet, razıyım, demiş. ALLAH Teâiû da : Bu
sana verilmiştir.» buyurmuştur.
Bundan sonra Resûlullah
(Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
«İsterseniz: (Demek siz
iş başına gelecek olursanız yeryüzünde bozgunculuk çıkaracaksınız ve akrabalık
bağlarınızı koparacaksınız öyle mi? İşte onlar, Allah'ın lanetlediği,
kulaklarını sağır, gözlerini kör ettiği kimselerdir. Onlar Kur'an'ı
düşünmüyorlar mı? Yoksa kalplerinin üzerinde kilitleri mi var?} [Muhammed
22'den-24'e] âyet-i karîme'sini oküyuverin!» buyurdular.
İzah:
Bu hadisi Buhârî
«Tevhîd», «Edeb» ve «Tefsir» bahislerinde; Nesâi «Tefsîr'de muhtelif râvilerden
tahric etmişlerdir;
Kaadi İyad diyorki:
«Sıla yapılan, kendisinden alâka kesilen ve iyilik edilen rahim ancak ve ancak
mânâlardan bir mânâdır; cisim değildir. O hısımlık ve nesebten ibaret olup,
bunları ana rahmi bir araya toplar ve birbirlerine eklenirler. İşte bu
eklenmeye rahim denilmiştir. Rahimden ayağa kalkmak ve konuşmak beklenemez.
Binâenaleyh burada onun ayağa kalkması ve Arş'a asılması, Arapların âdetine
göre bir darb-ı mesel ve güzel bir istiare olur. Maksad: Sılâ-i rahim yapanların
şanını ve faziletini yükseltmek, yapmayıp alâkayı kesenlerin bu isyanları
sebebi ile işledikleri günahın büyük olduğunu anlatmaktır. Bundan dolayıdırki,
isyana «kesmek» denilmiştir. Sanki bu isyan, ekleyen vasıtayı kesmiştir.»
Sıla'nın hakikati: Atıyye,
şefkat ve merhamet mânâlarına gelir, ki Allah'ın kullarına bir lütf-u ihsanı ve
bir rahmetidir. Daha açık tâbirle sılâ-i rahim: Akrabayı ziyaret ederek
hallerini sormak, gerekirse yardımlarına koşmak, uzakta iseler mektuplaşmak,
selâm göndermek sureti ile aradaki manevî bağın kopmamasına dikkat etmektir.
Bağın kopmasına «kat-i rahim» denir ki, büyük günahtır. Mamafih sılâ-i rahimin
dereceleri vardır. En yüksek derecesi farzdır, bunu terk eden günahkâr olur. En
aşağı derecesi de selâmı-kelâmı kesmektir. Sıla'nın kimlere farz olduğu ulemâ
arasında ihtilaflıdır. Bâzıları biri erkek, diğeri kadın olsa birbirlerine
nikâh düşmeyecek derecede yakın akrabaya farz olduğunu söylenmişlerdir. Bu
takdirde amca oğulları ile dayı oğullarına farz değildir. Bir takımlarına göre
miras babında zevil erhâm denilen bütün akrabaya farzdır. Nevevi bu ikinci
kavlin daha doğru olduğunu söylüyor.
Hadisde zikri geçen
âyet-i kerime Benî Ümeyye ile Benî Hâşim kabileleri hakkında nazil olmuştur.